Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Don Kişot'un yazarı Miguel de Cervantes Saavedra

-Don Kişot'un yazarı Miguel de Cervantes Saavedra'nın (1547-1616) yaşamı başlıbaşına bir romandır. Beş parasız bir doktorun oğlu  olan Cervantes, göçebe bir yaşam sürmüş ve askerlik mesleğini seçmiştir.       1571'de Osmanlı Donanması'nın ağır bir yenilgiye uğradığı İnebahtı Deniz Savaşı'nda sol elini kaybetmiştir. Türkler'e karşı yaptığı diğer birçok savaştan sonra 1575'te İspanya'ya dönerken Osmanlı kadırgası tarafından tutsak alınmıştır. Beş yıl boyunca tutsak kaldığı Cezayir'e götürülmüş, sonunda İspanya'ya dönebilmiştir. Yoksullara yardım işinde görev almış, ancak kendisine güvenilememiş ve iki kez zimmetine para geçirme suçundan tutuklanmıştır.      Сervantes, kişi olarak Don Kişot'a kesinlikle benzemez. O, ideallerinden oluşan özel bir dünyada yaşayan becerikli biridir. Cervantes, romanının başlangıcında yaptığı açıklamada "Şövalyemizin (Don Kişot) boş zamanlarında, yani yılın sonuna doğru şövalye kitapları okuduğunu bilmekte yara

Tudor Hanedanı

     İki Gül adı verilen savaşın sonucunda Henry Tudor iktidara gelerek 1485-1509 yılları arasında VII. Henry adıyla hüküm sürdü. VII. Henry'nin en büyük kaygısı krallığın temellerini sağlamlaştırmaktı.       Bu, çoğunluğu savaşta ölen soyluların güçsüz düşmesiyle artık kolaylaşmış bir görevdi. Ayrıca krallık, tüccarların ve üreticilerin çıkarlarını uzlaştırma konusunda da dikkatliydi; yurtdışında yarışan tüccarları koruyor ve katı bir para politikası izliyordu.      Krallığın paralarının harcanması konusunda son derece cimri davranılıyor, dış çatışmalardan kaçınılıyordu. Kral, dönemin  ender bir örneği olarak ardılına bir milyon  sekiz yüz bin liralık bir hazine bırakıyordu.      1547 yılına kadar tahtta kalan oğlu VIII.  Henry, çok daha ataktı. 1533 yılında eşi  Aragonlu Catherine'den  boşandıktan sonra kilise ile arası  açıldı. Manastırlar yağmalandı ve  mal varlıkları ele geçirildi.      Saygınlığını yitirme endişesiyle  kral, babasının biriktirdiği  paraları sonuçsuz savaş

I. Selim (Yavuz) -Yavuz Sultan Selim

     Osmanlı İmparatorluğu'nun gücünün doruğuna ulaştığı 16. yüzyıl kötü başladı. I. Selim tahta çıktığında durum ciddiydi: Anadolu'daki Osmanlı gücü, taht üzerinde hak iddia edenler ve İran Hükümdarı Şah İsmail tarafından kışkırtılan göçebe Türkler yüzünden zarar görmüştü. I. Selim sekiz yıllık saltanatı süresinde Osmanlı Devleti'nin Anadolu'daki otoritesini yeniden sağladı.       Topçusu sayesinde 1514'te Şah İsmail'i Çaldıran'da yendi. 1517'de Memluklar'ı yenerek topraklarını ele geçirdi, böylece Osmanlı egemenliğini Afrika'ya kadar genişletti. Kendisine "Yavuz" lakabı takılan I. Selim mükemmel bir komutan ve başarılı bir yöneticiydi.       Sert bir yapıya sahipti. Vezirlerini döverdi ve pek çoğunun da kafasını vurdurdu. Bununla birlikte sanatı ve zanaatçıları severdi. Seferleri dönüşünde İranlı sanatçı ve zanaatçıları beraberinde getirdi. İstanbul'a yerleşen bu kişiler Osmanlı sanatının gelişmesine katkıda bulundu.

Kanuni Sultan Süleyman Kimdir ?

     Uzun boylu, zayıf, geniş alınlı, kanca burunlu, iri gözlü, yadsınamaz bir yüceliğin izlerini taşıyan Sultan Süleyman dindar, aklı başında, kararlı, yüksek ahlak değerlerine sahip ve anlaşmalarına sadık bir insandı.       Saltanatı boyunca onu Avrupa'ya, üçü de Asya'ya olmak üzere on üç sefere çıktı. Sultan Süleyman'ın stratejik önemini kavradığı Macaristan sürekli çarpışmalara sahne oldu. 1526'da Mohaç'ta Macarlar'ı ve müttefiklerini yenip Budin'i (Buda) ele geçirdi.       Macaristan tahtındaki veraset sorunu Kanuni'yi Avusturya ile karşı karşıya getirdi.       1529'da Viyana'yı kuşattı. Avrupa titriyordu. Ama İstanbul'dan oldukça uzakta bulunan Viyana, Osmanlı ordusunun erişebileceği en uç noktaydı. 1534'ten 1566'ya kadar Doğu Macaristan Osmanlıların eline geçti, Bağdat alındı ve Yemen işgal edildi.       Osmanlı üstünlüğü İran tarafından kabul edildi ve Türk korsanlar sayesinde Trablusgarp, Cezayir, Tunus Osmanlı egemenliği alt

Richard Phillips Feynman Kimdir?

FEYNMAN (Richard Phillips),       ABD'li fizikçi (New York 1918-Los Angeles 1988). Elektronlarla fotonlar arasındaki etkileşim teorisine katkılarından dolayı (kuantum elektrodinamiği) 1965 Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı.

Refik Fersan Kimdir?

     Refik Fersan Türk besteci ve tambur virtüözü (Istanbul 1893-ay.y. 1965). Tamburi Cemil Bey'den ders aldı.  Darülelhan'da tambur öğretmenliği (1917-1923), Riyaseti cumhur Incesaz Heyeti şefliği (1923-1927) yaptı. İstanbul ve Ankara radyolarında, Istanbul Belediye Konservatuvarı'nda çalıştı. Akıcılık ve melodi zenginliğiyle dikkat çeken çalgı eserlerinde yer yer Cemil Bey'in etkisinde kaldı. Başlıca eserleri: nihavent saz semaisi; sultaniyegâh peşrev; Musaha beti Musikiye (rast medhal); nikriz saz se maisi; hicaz peşrev; sultaniyegâh sirto; mahur şarkı (Bir Neşe Yarat Hasta Gönül Sen De Biraz Gül); zavil zeybek (Kirpiğine Sürme Çek, Kına Yak Parmağına); kürdilihicazkâr zeybek (Gözlerin Mavi Mine, Vuruldum Perce mine).

Suyun Devinimi

     Denizler ve okyanuslar yeryüzündeki suların 95'idir ve bu sular tuzludur. Kutuplardaki buzullar bu suların %2'sini hareketsiz bir halde tutarlar. Geri kalan az miktardaki karalardaki tatlı su ise; sulu örtüler, göller, akarsular ve çok az miktarda da olsa atmosferdeki buhardır. Ama bu buhar anakaralardaki bütün hayatın kaynağıdır.       O, aynı zamanda suyun devrinin motorudur; buhar yoğunlaşır, yağışlar kayaların içine sızan ya da denizler kadar akar ve sonunda her zaman buharlaşır. Yeraltı suları doğal olarak temizlenirler, insanlar için çok değerli bir servet, sermayedir gezegen çapında akıllıca yönetilmesi gerekir. Bu sebepten ötürü hidrojeoloji bizim geleceğimiz için çok önemli temel bilim dalı haline geldi.

AY

          Dünya'nın tek doğal uydusu Ay, uzaydaki en yakın komşumuzdur. Gökyüzündeki göz alıcı görünümü nedeniyle uzun zaman tanrıça olarak değerlendirilen Ay, Sümerlerin Sin'i, Mısırlıların Honsu'su, Yunanlılann Selene'siydi. Ay'ın evrelerinin düzenli olarak birbirini izlemesi, zaman olarak ay ve haftanın kökenini oluşturdu ve ilk takvim bu olaya dayandınldı. Yakınlığı nedeniyle gözlemlenmesi son derece kolay olan Ay, binlerce yıldan bu yana titiz incelemelere konu oldu. Yunanlılar, Ay'ın boyutlarını, uzaklığını belirlemeyi ve görünen hareketinin yasalarını bulmayı milattan önce başardılar. XVII. yy'ın başında gökdürbününün bulunması, Ay'ın yüzeyini ve fiziksel özelliklerini inceleme açısından yeni bir çağ başlattı. XVIII. yy'da Newton, Ay'ın hareketini, bunu etkileyen tedirginlikleri ve bu gökcisminin Dünya'ya uyguladığı, en şaşırtıcı göstergesi gelgitler olan etkiyi açıkladı. Yaşadığımız uzay çağının başlangıcından bu yana, Ay hakkındaki b

Ay'ın Evrimi

AY 4,6 MILYAR YIL ÖNCE MEYDANA GELD DARA SONRA SOĞUDU, KATILAŞTI VE FARKLILAŞTI: YÜZEY METEORITLERLE DELİK DEŞİK OLDU. Ay bütün gezegenler gibi, 1,6 milyar yıl önce doğdu. Büyük olasılıkla, gezegenler bulutsusunun bileşimine giren, belli miktarda parçacık ve nesnenin yığışmasıyla oluştu. Bu nesneler, yüzeye büyük bir hızla düşüyor ve kinetik enerjileri hemen ısıya dönüşüyordu. Ay büyüdükçe bu enerji arttı ve yığma sırasında açığa çıkan ısı, en az 400 km derinliğe kadar Ay'ı eritti. Bu kalın mağma katmanı soğuyarak kristaller oluşturdu. Demir ve magnezyum içeren en ağır mineraller bu okyanusun dibine çöktü; kıtalann aydınlık kabuğunu oluşturan en hafif mineraller, yani anortozitler yüzeyde kaldı. Bu farklılaşma, 4,6 ile 4,4 milyar yıl önce meteorit bombardımanının en şiddetli olduğu dönemde gerçekleşti. 3,8 milyar yıl önce tamamlanan bu korkunç bombardıman, kıtaları delik deşik bir duruma soktu Ay'daki en büyük çarpma havzalarının oluşumu, bu büyük felaketin sonuna rastlar. Fark

Hava ve Su

     Yeryüzünde her yerde bulunan ve hayat için zorunlu olan hava ve su, sıradan akışkanlar degildir. Havanın kimyasal yapısının karmaşıklığı ve suyun çelişkili nitelikleri bu iki maddeye de gerçekten şaşırtıcı özellikler kazandırır.      Hava, başlıca bileşenleri oksijen ve azot olan bir karışımdır, bunlar dışında az miktarda su buharı, karbondioksit ve soygazlar içerir. Havanın düşük oranlı bileşenlerinden ozon, atmosferin yukarı katmanlarında bulunur, güneşten gelen ve bütün canlı varlıklar için tehlikeli olan morötesi ışınları süzme gibi çok önemli bir özelliğe sahiptir. Çeşitli kirleticilerle hızlandırmış olan ozon katmanının tahribi günümüzde hem doğa hem de insanlık için endişe verici bir konu halini almıştır.      Havadan farklı olarak saf bir maddedir. Mineral tuzlar çözme özelliği yüzünden yeryüzündeki suyun büyük bölümü içme suyu olarak kullanılmaz. Göl ve ırmaklardan elde edilen içme suyu dünyadaki su rezervlerinin sadece yüzde 0,05'idir. Kimya mantığıyla düşünüldüğünde

DEV GEZEGENLER

JÜPİTER VE SATÜRN, sırasıyla, Dünya çapının 11,2 ve 9,4 katına eşit çaplarıyla, Güneş Sistemi'nin en büyük gezegenleridir. Her ikisi de hidrojen moleküllerinden oluşur; ama merkezlerine doğru inildikçe hidrojen basınç etkisiyle atom ve metal halini alır; merkezlerindeki basınç Dünya yüzeyindeki basıncın 200 milyon katından yüksektir. Bunların gerçek bir katı yüzeyleri yoktur, yalnız kayaçlardan ve buzlardan oluşan merkezi çekirdekleri vardır, bu çekirdeklerin her birinin boyunun Dünya'nın iki katı büyüklüğünde olduğu sanılmaktadır. Oysa çekirdek kütleleri Dünya kütlesinin en az on katına ulaşır. Bu gezegenlerde, hidrojenden sonra en çok bulunan ikinci element helyumdur. Hidrojen ile helyumun, Evren'in temelini oluşturduğu da bilinmektedir. Demek ki dev gezegenler, yersel gezegenlerin tersine, oluşumlarından bu yana çok az evrim geçirmiştir. Atmosferlerinde çok şiddetli hareketler görülmektedir. Nitekim, Jüpiter'in büyük kırmızı lekesi, gerçekte Dünya büyüklüğünde, yani

Radyoastronomi Nedir

BİRÇOK GOKCİSİM, RADYO DALGALARI DA YAYIMLAR. BUNLAR, ÇOĞU ZAMAN BATARYALAR HALİNDE GRUPLANAN RADYOTELESKOPLARLA DİNLENİR İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana, radyo elektrik dalgaları yayımlayan gökcisimlerinin incelenmesi önem kazandı. Söz konusu bu inceleme, Dünya'dan 0,1 mm ile yaklaşık 15 m arasında değişen bir dalga boyu aralığında gerçekleştirilir. Gözlemler, bulutluluk düzeyi ne olursa olsun, hem gündüz hem de gece yapılabilir. Işımayı toplamak için kullanılan ve radyoteleskop adı verilen aletler temel olarak, optik teleskoplardan farklı değildir ve bunlar da, benzer ilkelere göre çalışır. Dalgaları, yansıtıcı bir yüzey toplar ve odağında yer alan bir anten üzerinde yoğunlaştırır. Görünür alana oranla çok daha zayıf olan bu ışıma yükseltilerek, çözümlemek ve kaydetmek için bir alıcıya gönderilir. Radyo dalgaları, görünür ışınımlara oranla çok daha büyük bir dalga boyuna sahip olduğundan, süreklilik gösteren yansıtıcı bir yüzey gerekmez ve incelenen dalga boyu

Dünya'dan Astronomi Gözlemleri

          Gözlem Astronomide önemli bir rol oynar. Yorumlamaya imkan veren kuramlardan yola çıkarak, gökcisimlerinin belirgin niteliklerini ve Evren'den kaynaklanan olayları açıklığa kavuşturur, aynı zamanda, kuramcıların varsayımlarını doğrulayan veya çürüten de gözlemdir. Temel astronomik bilgi kaynağı, gökcisimlerinden gelen çeşitli elektromanyetik ışımalardan oluşur. Bunların çoğu, Dünya atmosferi tarafından, az çok soğurulur veya yansıtılır. Dünya yüzeyinde, oldukça dar iki gözlem « pencere »sinden yararlanılır. ilki optik penceredir ve görünür ışıkla buna çok yakın ışınımları (yakın morötesi, yakın kızılaltı) kapsar, ikincisiyse radyo dalgaları penceresidir ve dalgaboyu yaklaşık 0,1 mm ile 15 m arasında değişen Hertz dalgalarından oluşur.           Astronomide çeşitli aletlerin kullanılmasının amacı, ışımayı toplamak ve bunu, kaydedildiği bir alıcı üzerinde yoğunlaştırmaktır. Daha sonra, kayıtlar uygun bir şekilde işlenerek kullanılan teknikten kaynaklanan hatalar azaltılır v

Gök Bilimi İçin Anahtar kelimeler

Işık yılı: Astronomi biliminde kullan lan, işığın boşlukta bir yılda kat ettiği uzaklığa eşdeğer, yaklaşık 10 trilyon kilometreye eşit uzaklık birimi (simgesi -ıy) Asteroit:  Boyutlan 1 000 kilometreyi aşmayan küçük gezegen. Yıldız: Çekirdeğinde termonükleer tepkimeler gerçekleşen, çok sıcak gazlardan oluşan ve ışık yayan, yaklaşık olarak küresel gökcismi Gökada:  Tutarlılığı çekim gücüyle sağlanan, çok büyük, yıldızlar ve yıldızlar arası maddeler kümesi (Güneş Sistemi'ni barındıran Gökada, büyük G harfiyle gösterilir). Bulutsu: Yıldızlar arası ortamın gaz ve toz bulutu Paralaks:  Ele alınan belirli bir gökcismi'nin Dünya'ya olan uzaklığına eşit bir uzaklığın, bu gökcisminden hangi açı altında görüleceğini belirten açısal birim (seçilmiş olan referans uzunluk, yani temel alınan uzunluk, Güneş Sistemi'nin içinde bulunan gökcisimleri için Dünya ekvatorunun yarıçapı ve yıldızlar için, Dünya yörüngesinin yançapidır). Parsek : Astronomide kullanılan ve paralaksı 1 olan bi

Yıldızlar Neden Işıldar

Atmosfer sakin olduğu zaman, bir yıldızdan çıkan ışık ışınlarının tümü, gözlemcinin gözüne ulaşmadan önce aynı yolu izler; ve yıldız ışıldamaz. Buna karşılık, atmosferde herhangi bir hareketlilik olduğunda, bu ışınlar kıvrımlı ve farklı yollar izler: bunların tümü, gözlemcinin gözüne aynı anda ve aynı açı altında ulaşmaz ve bunun sonucu olarak da yıldız yanıp sönüyormuş gibi görünür, yani ışıldar. Bir yıldız ufka yakın olduğunda, daha çok ışıldar, çünkü ışınları Dünya atmosferine hemen hemen teğet olarak girer. Dolayısıyla ışınlar, yıldız gökyüzünde daha yüksekte bulunduğu sıradakine oranla, daha kalın bir atmosfer diliminden geçmek zorunda kalır. Güneş sisteminin beş gezegeni, çıplak gözle çok parlak yıldızlar olarak görülür. Ama bu gezegenler asla ışıldamaz. Çünkü bize yıldızlardan çok daha yakındır. Bu durum, söz konusu gezegenlerin gökyüzünde aralarından geçtikleri yıldızlardan çok kolaylıkla ayırt edilmesini sağlar. Kaynak: Thema Larousse Tematik Ansiklopedi.

Yıldızlar Nasıl Adlandırılır?

Yildizlarin eski adları, ait oldukları takımyıldızlarla özdeşleştirilmiş mitolojik şekillerdeki konumlarını hatırlatıyordu: Aslan'ın gözü, Büyük Ayı'nın kuyruğu gibi. En parlak yıldızlar, çoğu Arapça kökenli olan özel adlarını korumuştur: Sirius, Rigel, Alde baran, Deneb... 1603'te, Alman J. Bayer, U-ranometria'sında, o zamandan bu yana evrensel olarak benimsenen basit ve akılcı bir adlandırma sistemi ortaya attı. Her takımyıldızda, en parlak yıldız α ile, parıltı derecesi bundan hemen sonra gelen β ve bunu izleyen y ile (. vb) belirtildi. Yunan alfabesi tükendiğinde, Latin alfabesi, sonra da sayılar kullanıldı. Sonunda yalnız en parlak yıldızlar adlandırılır oldu. Astronomi aletleriyle görülebilen ve fotoğrafı çekilebilenlerin, referans kataloglarındaki sıra numaralarıyla yetinilmektedir. Bir yıldızın uluslararası adı, bunu belirten harf veya sayının ar kasına, ait olduğu takımyıldızın Latince adının genitifi veya resmi kısaltması konarak elde edilir: α Ursae Majoris v

Gökyüzü ve Takımyıldızlar

Gökyüzü ve Takımyıldızlar Yıldızlı Gökyüzünün karanlık bir gecede gözlemi, ilk bakışta çok büyük bir düzensizlik izlenimi uyandır. Görülen sayısız yıldız içinde, daha parlak yıldızlar göze çarpar. Bunlar, daha zayıf parıltılı gökcisimlerini işaretlemek veya gökyüzü olaylarının yerini belirlemek için değerli karşılaştırma noktaları oluşturur. Antik çağdan bu yana yıldızlar, mitolojik kişiler veya hayvanlarla özdeşleştirilen karakteristik şekiller, yani takımyıldızlar biçiminde gruplandırılmıştır. Ancak çağdaş astronominin gerekli gördüğü noktalar, gökyüzü koordinat sistemlerinin kesin şekilde tanımlanmasıyla sonuçlanmıştır. Böylece gökcisimlerinin gökyüzündeki konumu duyarlı olarak belirlenebilir, bu da, gözlem aletlerini, incelenmek istenen gökcisimlerine doğru çabucak yöneltmeye imkân verir. Takımyıldızların gece boyunca gök yüzünün gökküre kurbu adı verilen bir noktası çevresinde blok halinde yer değiştirdikleri görülür. Kuzey Yarıküre'de bu nokta çıplak gözle görülebilen bir yıl

Uykuda Konuşmak

  Uykuda konuşmak, uyurgezerlik, kısacası uyku esnasında bilinçsizce yapılan bütün hareketler hep ilginç gelmiştir bizlere. Bu tip davranışların altında çoğu kez psikolojik nedenler yatar. Bazılarımız böyle kişilere bizzat rastlamışızdır bazılarımız ise sadece çevremizden duyduklarımızla yetinmişizdir. Ben de uykusunda konuşan birisiyle bir ömür geçirecek şanslı insanlardan biriyim galiba. Tabi ki diğer bir şansım ise bu kişinin uyurgezer olmaması. Nedir uykuda konuşmak? Daha önce de söylediğim gibi temelinde tamamen psikolojik nedenlerin yattığı; aşırı yorgunluk, aşırı stres, ilaç/uyuşturucu kullanımı, gün içerisinde kafaya çok fazla takılan olaylar neticesinde, kişinin gece uykusunda bilinçsiz bir şekilde konuşmasıdır. Bilinçsiz derken, yani o kişi sabah uyandığında asla o konuşmaları yaptığını hatırlamaz. Kimi zaman birilerine kızar, kimi zaman birileriyle konuşur. Hani Kemal Sunal’ın bir filmi vardı. Kemal Sunal filmde öğretmenlik yapıyordu ve geçim sıkıntısı çektiği için ek işlerd

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *